iki odalı mustakil ev


Uzun bir zamandan sonra zihninde biri canlandı. 
Evini kaybetmişte kendisine güzel bir ev arayan birine benziyordu. Çokta lüks olmamasına rağmen, insanı gözü kapalı kendisine çekecek bir görüntüye, manzaraya sahip olmamasına rağmen, gizemliliğinden ötürü, dokusundan ve sadeliğinden ötürü iki odalı müstakil bir eve merak ve ilgi duymaya başladı. Kendi evini unutmuşa benziyordu. Daha iyisini bulmuş misali heyecanlı ve ilgiliydi. Komşulardan iki odalı müstakil evle ilgili bilgi almaya çalışıyor, iki odalı müstakil evin kendisini kabul edip etmeyeceğini merak ediyor, kabul etmesi için uğraşıyordu. Nitekim iki odalı müstakil ev de uzun yıllar önce kendisini terk eden sahibinin yerini doldurmak, sahibini unutturacak ve yegane sahibi olacak birini istiyordu. Bu kişi o olur muydu, bilmiyordu lakin bu kişi uzun zamanlar önce yanlışlıkla kapısına gelen biriydi ve hoş, güzel ve bakımlı biriydi. Odalarını süpürecek, camlarını silecek, kendisini önemseyecek, düşünecek ve en önemlisi de kurumaya yüz tutmuş çiçeklerini sulayacak ve hayata döndürecekti. Aslında hiçbir şey yapmasına da gerek yoktu ama çiçekler önemliydi. 
           
Kapının kilidi yoktu, bir gün ansızın kapıyı açıp içeri girdi. Eylülün ikinci cumartesisiydi, bayram arefesinden bir gün önceydi. Heyecanlıydı ve bu heyecanı adımlarını bazen daha büyük bazen de daha küçük atmasına sebep oluyordu. Bazen de tebessüm edeceği yerde farkında olmadan kaşlarını çatar, utanacağı yerdeyse güler ve neden güldüğünü kendiside anlamamış bir biçimde haline şaşırırdı. Dişlerinin parlaklığı hep dikkatini çekerdi iki odalı müstakil evin. Hep gülsün isterdi ama bi yandan da kadın, artık hep gülecekmiş gibi bir tavır sergiliyordu. Tabi bu iki odalı müstakil ev ile olacaktı…
           
Kadın kısa bir süre önce kaybetmişti evini. Buna rağmen kadını kıskanmıyordu iki odalı müstakil ev. Kıskançlık hissi körelmişti sanki, o kadar ilgiliydi ki beklide gerek duymuyordu. Yavaş adımlarla yürümeye başladı. Beyaz kapılı odanın kapısında kanatları olan bir fare tablosu asılıydı. Diğer odanın kapısında da bir çiftin tablosu vardı. Onların farkına varmadan sadece evi izliyordu anlamaya çalışıyordu. Iki odalı müstakil evin içinin niye siyaha boyandığını, kanatları olan bir fare tablosunun asılı olduğu kapının niye beyaz olduğunu merak etmedi hiç. Diğer kapıda asılı olan tablodaki çifti de merak etmedi. Merak etmediği şeyler çoktu ama merak etme gereği de duymuyordu. Niye sadece iki oda? Bu odalar neyi ifade ediyor? Niye siyah? Niye beyaz? Niye kanatları olan bir fare? Her 5 saniyede bir toprağına bir su damlasının düştüğü çiçekler neden kurumuştu?
           
O gün mutlu ayrıldı. Iki odalı müstakil ev de durumdan çokta mutsuz ve umutsuz görünmüyordu. Ayrıldıktan sonra arkadaşlarını alıp iki odalı müstakil evi göstermek istedi ama acele etmemesi gerektiğini düşündü.
İkinci gelişinde Kapının açık olduğunu bile bile kapıyı çaldı sonra yaptığına kendisi de anlam veremedi, içeri girdi. Bu sefer kapıyı içerden kapatmayı düşündü, anca birkaç saniyelik duraksamadan sonra kapatabildi kapıyı. İlk gelişine nazaran kararlılığından bir şeyler yitirmiş gibiydi ama saklamaya çalışmaktan da alıkoyamıyodu kendisini. Olsundu. Buda olsundu. Içerdeydi artık, verdiği kararı çok düşünmeden sorgulamadan bir şeyler yaşanacaktı artık. Elleriyle duvarları okşamaya başladı. Içini saran ürpertiyle irkildi bir an. Çekti elini. Birkaç adımdan sonra bu sefer daha kararlı bir şekilde tekrar dokunmaya başladı duvarlara, duvarlara ve duvarlara… Kapısında kanatları olan bir farenin bulunduğu tablonun asılı olduğu beyaz kapılı odanın karşısında bulunan, kapısında bir çiftin tablosunun asılı olduğu odaya geçti. Odada sadece bir tane gri renkli kanepe vardı bir ayağı kırıktı ama olsundu. Yorgun hissediyordu, uzandı. Kanepe rahattı ama kendisi değildi. Anca Saatler süren kıvranmalardan sonra sabit bir pozisyonda uykuya dala bilmişti.
           
Uyandığında mutluydu, gece olduğu gibi ya da iki odalı müstakil eve öyle gelmişti. Birkaç gün kaldı. Haz alıyordu evin içini dolaşırken, duvarlara kapılara kurumaya yüz tutmuş çiçeklere bakarken ama düşünme, sorgulama ve bir şeyleri değiştirme gereği duymayan bakışlardı bunlar. Örneğin çiçekleri hiç merak etmedi. Toprağını değiştirmek gibi, daha fazla sulamak gibi, niye kurumuş olabileceklerini bile… Her şeyi üsten yaşıyordu. Iki odalı müstakil ev de farksız değildi, o da bunları düşünmüyordu. Gerek yoktu, her şey güzeldi.
Birkaç günden sonra gitti. Kapıdan çıkarken dönüp arkasına bakma ihtiyacı duymamıştı. Önemliydi bu, bakmalıydı. Gittikten sonra, bir şey kaybetmiş misali hislere kapılacağı görüntüsü yoktu, yokluğunu hissedip yüzünün büzüşeceği havası da yoktu, onun yaratacağı bir korku bir heyecanda yoktu. Öylece gitti, hiçbir şey düşünmeden…
Bir süre gelmedi. Içeri girmese bile her gün mutlaka geçerdi iki odalı müstakil evin olduğu sokaktan ama yoktu. Gelmiyordu. Geceyle gündüz birbirine karışmıştı. Ne zaman olursa olsundu, saat kaç olursa olsundu ama gelsindi. Sorular rahat bırakmıyordu yine. Eski evine mi dönmüştü acaba? Ya da dönmüş olsa bile olsun muydu?
           
Umut, iki odalı müstakil evin mutluluğunun ve rahatlığının yegane teminatıydı. Umutluydu. gelecek diye düşünüyordu. Gelmeliydi. Burada ona ait çok şey vardı. Inanıyordu, güveniyordu. Hisleri onun dostuydu çünkü, yanılmaları mümkün değildi.
Yaklaşık bir buçuk ay sonra akşam vaktiydi. Güneş batmış, yıldızlar hafiften parlamaya başlamıştı. Kapının önüne geldi, içeri geçmedi. Baktı biraz sonra özlemiş edası ile mırıldandı kendi kendine ‘’gelecem birkaç güne’’. Sonra büyük ve ağır adımlarla uzaklaştı, karanlığa gömüldü. Bu kadar basitti aslında mutlu olmak, mutlu etmek. O esirgememişti. En azından o an itibari ile… 
           
Şüpheleriyle kavga ederdi bazen iki odalı müstakil ev ama yinede sıyrılamıyordu. O an mutlu olurdu, güzel şeyler düşünürdü ama biraz geçti mi aklını esir almaya başlardı sorular. Sonu gelmeyen, cevabı olmayan sorular.
Gel de bekleydi şimdi. Birkaç gün derken kaç gündü? Hangi gündü? Birkaç kelimesi kaç günü ifade ederdi? Birilerine sorsa net bir cevap alır mıydı? Bunun tanımı, tarifi, izahı var mıydı?
Dört gün imiş, birkaç gün dört gün imiş, bir önemi yoktu elbette, gelmişti çünkü. İki odalı müstakil evin ağzı kulaklarındaydı, mutluydu, çünkü kadın bu sefer daha kararlıydı. Tamamdı artık, güzel günler yakındı. Ya da öyle miydi acaba?
           
Her şeye rağmen şüpheleri vardı. Ilk sahibinden sonra insanlara güvenmiyordu, güvenemiyordu. Buna rağmen şans tanıyordu. Kaybetmekten korktuğu veyahut kaybedeceği bir şeyi de yoktu ama hayır ne olursa olsun bu tür şeylere kafa yormamalıydı. En azından o buradayken, en azından bu anın bu mutluluğun tadını çıkarmalıydı. Zihnini meşgul eden süslü ve ağır cümleleri bir kenara bırakacaktı. Gerek yoktu. Sonra bunlara ayıracak zamanı çokça olurdu. Ayarsızdı ama bunun zamanını iyi ayarlamalıydı.
           
Kapısında bir çiftin tablosunun olduğu odaya geçecekti yine. Kapının önüne geldi ama tablo dikkatini çekmiş olmalıydı ki duraksadı. Kendi kendine konuşmaya başladı yine ‘’kim acaba bunlar?’’, "sıkı giyinmişler. Çok mu soğuktu acaba?’’, ‘’gülüyorlar, gerçekten mutlular mıydı acaba?’’, acabalar ardı ardına sıralandı ama o acabalara cevap verme gereği duymadı. Yine yorgun gibiydi, geçti odaya ve bir ayağı kırık olan gri kanepeye uzandı.
Üçüncü günün akşamıydı. Akşamları daha güzeldi, daha çok gülerdi, güldü mü dişlerinin parlaklığı siyaha boyanmış olan iki odalı müstakil evin içini aydınlatırdı. Salonu dolaşmaya koyulmuştu. Adımları büyüktü ama yavaş yürüyordu. Elleriyle duvarları okşamaktan da alıkoyamıyordu kendini. Yine konuşmaya başladı ama bu sefer daha tatmin ediciydi ve daha kararlı daha güçlü cümleler kullanıyordu. ‘’Burası benim yeni evim.", "Karar verdim artık.", "Diğer evimde güzeldi ama burası daha sıcak sanki…", "Daha sade, daha sakin ve daha gizemli.", "Sanırım çok iyi bir iş çıkardım.", "Evet evet, kararım kesin.", "Her şeyimle buradayım artık.", "Ben buraya aidim.", "Mutluyum ve olacağıma eminim.", "Yarından itibaren işe koyulmalıyım.", "Ortalığı iyicene bir süpürmeliyim önce, sonra camları ve duvarları silmeliyim.", "E ama çiçeklerde solmuş! Onlarında toprağını değiştirip iyicene sulayıp güneşe çıkarmalıyım.’’ ardından yine birbirinden ayrılan dudaklar ve dişler…
           
Gidişinin üzerinden 34 gün geçti. Bazen yabancı biriymiş gibi gelse de aslında çokça özlüyordu onu, iki odalı müstakil ev. Bazen zorlamak istediyse de haykırmak istediyse de, o günden sonra bir daha açılmayacaktı kapı ve yalnızlığına terkedilecekti iki odalı müstakil ev!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KERÊN MÊRDÎNÊ-6

jiyaneke biçûk

KERÊN MÊRDÎNÊ